Saygıdeğer Öğretmenlerim,
Etkili öğretmen olmak, öğrencinin başarılı olması, öğrencide verimli çalışmayı gerçekleştirebilmek gibi konular her zaman eğitim gündeminin sıcak başlıkları arasındadır. Bu konuda birçok öğretmen bu alanda etkili olduğunu söyler. Buna karşılık söylenilen sözün eylemle uyumlu olmadığını nadiren de olsa görürüz.
Bir öğretmen düşünün ki, daha sınıfa girmeden önce ne yaparsa yapsın öğrencilerin hiçbir şey öğrenemeyeceğini düşünmekte. Sınıfındaki öğrencilerin daha okumayı bile beceremediklerini, sınıfta asla ders dinlenmediğini, “Onlar kendilerini düşünmüyorsalar ben niye onları düşüneyim,” diye verilecek çabanın gereksiz olduğunu savunan, seminerlerin veya toplantıların verimsiz ve gereksiz olduğunu iddia eden…
Bu ve bunlar gibi daha fazla olumsuz beklentileri olan öğretmenlerin verimli ve etkili öğretmen olması maalesef ki mümkün değildir. Tüm enerjisini ve inancını olumsuz beklentilerde harcayan öğretmenin olumlu beklentileri gerçekleştirmeye gücü de kalmaz.
Peki bize verilen öğrencilerin hepsi algısı açık ve öğrenmeyi yakalamış öğrenciler olsaydı, öğrencilerimizin başarıyı yakalamaları garantimi olurdu? Tüm olumsuz beklentilerimiz olumlu beklentiye mi dönüşürdü?
Bu sorunun cevabını gelin bir araştırmayla verelim.
1960 yılında Harvard Üniversitesinden Robert Rosenthal ve Güney San Francisco okullarından Lenore Jacobson tarafından yapılan araştırmada Öğretmenlere kendilerinin özel bir eğitimci oldukları, bunun için zeki olan özel öğrencilerle özel bir deneye katılacakları söylenmiştir. Yalnız bu deneyin iki koşulu vardır. Bunlardan birincisi öğrencilere, ikincisi velilere bu özel durumdan bahsedilmemesidir.
Öğretmenlerden istenilen, kendilerine tanınan süre boyunca özel olan öğrencilerle başarıya imza atmalarıdır.
Ve 8 aylık deneyin sonucunda öğrenciler üzerinden yapılan değerlendirme sınavı sonuçlarına göre öğrencilerde kayda değer bir başarı durumu görülmüştür. Bu sonuç öğretmenler ile paylaşıldığında öğretmenlerden bu başarının doğal bir durum olduğu, çünkü özel öğrencilerle çalışmanın kolay ve öğrenimin çok çabuk sağlandığı dile getirilmiştir.
Ve bu savunmanın sonucunda araştırmacılar öğretmenlere gerçeği yani kendilerine özel olarak tanıtılan öğrencilerin normal gelişim gösteren çocuklar olduğu ve hiçbir yeteneğe dayalı değerlendirmenin yapılmadığı söylenilmiştir.
Bu deneyde farklı olan en büyük şey öğretmenin beklentilerinin yüksek olmasıydı. Çünkü öğretmenler özel olduklarını düşündükleri öğrencilere karşı tutumlarını, beden dillerini, yaklaşımlarını ve başarmaya dair inançlarını hep yüksek tutmuşlardır. Öğrencinin başarısı öğretmenin beklentisi ile orantılıdır.
Bir öğretmen öğrenciye dair ne umarsa onu görür. Şayet bir öğretmen başaramayan bir öğrenciyi “Bundan hiçbir şey olmaz,” diyerek tembel olarak tanımlıyorsa, muhtemelen öğretmenin bu tavrı öğrencinin öğrenmesini bastırıyor olabilir. Aynı durumun tersi düşünüldüğünde de bir öğretmen öğrenciye gayret ederse başarabileceğini söyler ve kendisinin ona inandığını dile getirirse öğrenci bu beklentiyi yerine getirebilmek için kendisine verilen tüm fırsatları değerlendirip, başarıyı gerçekleştirmek isteyecektir.
Tabi burada “başarı” kelimesini de değerlendirmeye almalıyız. Başarı kişinin kendi yeteneği bazında değerlendirilmelidir. %50 başarıyı yakalayabilmiş bir öğrenciye “Senden %95`lik bir başarı bekliyorum,” demek gerçekçi olmadığı için öğrenciye mümkün görünmez. Ama öğrenciye uzun hedefte %95`lik başarının kendisi gibi dikkatli ve gayretli bir öğrenci için mümkün olduğunu, bu uzun hedefe ulaşabilmek için en az 3 kısa hedef belirlenmesi gerektiği ve ilk hedefin %50`den %60`a çıkmak olduğu söylenebilir.
Bu durum öğrencinin aksiyona geçebilmesi için yeterlidir. Devamında ilk adımı takip eden ikinci adım olacaktır. Ve ilk kısa hedefine ulaşabilen öğrenci başarıyı tattığı için onu geri kaybetmek istemeyecektir. Başarı ile hiç tanışmamış bir öğrenci için başarıyı deneyimlemek çok çok önemlidir. Bunun yanında başarıya ulaşmak kadar ulaşılan başarının sürdürülebilir olması da aynı derecede önemlidir. “Kazanılan Başarıyı Korumak,” bakış açısını kazanmak ve öğrencilere kazandırabilmek gereklidir.
Bu olumlu beklentileri öğrencilere söylemek için dönem ortasını veya sene sonunu beklemeyin. Doğru zaman sene başı, okulun ilk günleridir. Başarılı bir mezuniyet için öğrencilerin sene başı olumlu beklentileri ile başlamaları şarttır. Çünkü mezuniyette öğrenci kendi ulaştığı başarısını kutlar.
Dip Not; Öğretmenim bana hep zeki olduğumu söylerdi, öyleydim. (6 yaşımdaki ben:)
Saygılarımla…