Saygıdeğer Öğretmenlerim,
Yapılan işin veya etkinliğin kolaylaştırılması, fikir üretilmesi, stratejiler ile doğru yönetilmesi, zaman kaybının engellenmesi, problemlerin etkili biçimde çözümlenmesi gibi durumlara Fasilitasyon denir. Sade halde, planlanan eylemin basitçe yapılmasını sağlayarak başarmak olarak açıklayabiliriz. Öncelikle Fasilitasyon yöntemini kullanmak için doğuştan gelen bir yeteneğe ihtiyacımız yok. Öğretmenler olarak yapmamız gerek şey öğrenmeyi kolaylaştırmayı istemek ve bunu eğitimde aktif olarak kullanabilmektir.
Yoğun ders programının içinde olduğumuz şu günlerde öğretmenler olarak bizleri en çok zorlayan konuların başında, “dersi daha etkili ve kalıcı nasıl öğretebiliriz,” gelmektedir. Anlattığımız derslerin öğrenci tarafından ne kadar anlaşıldığı, bir sonraki konuya geçmeden önce anlatılan konunun ne kadar öğrenildiği aklımıza takılan sorular arasındadır.
En az öğrenmek kadar, kalıcı öğrenmekte oldukça önemlidir. Yapılan sınavlardan sonra öğrencilerin çoğunda öğretilen konuların hızla unutulduğu oldukça sık rastlanan bir durumdur. O zaman kalıcı öğrenmeyi nasıl kolaylaştırabiliriz (fasilite edebiliriz) tekniklerini anlatmanın tam zamanı.
Konuya hızlı ve derin bir dalış yaparak başlayalım.
Kalıcı öğrenmeyi fasilite etme yolları:
- Basitleştirin;
Konuyu Einstein`ın sözü ile izah etmeye çalışalım; “Bir şeyi 6 yaşında ki bir çocuğa anlatamıyorsanız, siz de anlamamışsınız demektir.”
Öğrencilerimizin yaş ortalaması ne olursa olsun, anlatacağımız dil en sade, yalın ve basit kelimelerden oluşmalıdır. Kavram kargaşasına fırsat verilmemelidir. Mesela; E harfini elma, B harfini bebek olarak öğretmek, oldukça karmaşık bir öğretim şeklidir. Zira öğrenci E harfini gördüğü zaman ilk önce elmayı hatırlamaya çalışacak, elmayı hatırladıktan sonra elmanın çağrıştırdığı E harfini hatırlamaya çalışacaktır.
Basit yoldan E harfini E olarak anlatmak öğrencinin zihnini bulandırmadan, kısa sürede öğrenmeyi sağlayacaktır.
- Bireysel farklılıkları gözlemleyin;
Öğrenmekte bireysel farklılık, daha çok zekâ farklılıklarında kendisini göstermektedir. Zekâ; görsel zekâ, sözel zekâ, mantıksal-matematiksel zekâ, kristalize zekâ, akıcı zekâ, dilsel zekâ vb. gibi uzayıp gitmektedir. Genel olarak 3 ana başlıkta toparlarsak; analitik zekâ, yaratıcı zekâ ve pratik zekâdır.
Her öğrenci bu zekâ farklılıklarından en az birine sahiptir. Hepsine birden sahip olmalarını beklemek asla doğru olmaz.
Görsel zekaya sahip olan öğrenciler, gördüklerini kolayca hafızalarına alabilirler. Bunun içindir ki ilkokul birinci sınıfta ilk yazmayı öğrenen öğrenciler, görsel zekâsı güçlü olan öğrencilerdir. Fakat iş okuma becerisine geldiği zaman, okuma başarısının yazmaya oranla yavaş ilerlemesi, yaşanabilecek bir durumdur. Çünkü okuma soyut beceri gerektirir. İşte burada öğretmenler olarak bizim, öğrencimizin okuma becerisini fasilite etmek için soyut becerisini geliştiren aktivite veya uygulamalar ile desteklememiz gerekmektedir.
- Feynman Tekniğini kullanın;
Feynman tekniği öğrenmede kolaylaştırma tekniklerinin başında gelir. Ana felsefesi, konunun adını bilmekten çok, konuyu anlayarak bilmeyi temel almaktır. Feynman tekniğinin fikir babası olan Nobel ödüllü fizikçi Richard Feymnan, şu sözü ile bu tekniği çok güzel tanımlamıştır:
“Şu kuşu görüyor musun? Bu bir kahverengi gerdanlı ardıç kuşu, ona Almanya’da” halzenfugel” ve Çin’de ise” chung ling” deniyor. Ona verilen tüm bu adları bilsen bile yine de bu kuş hakkında hiçbir şey bilmiyor olursun. Bildiğin sadece insanlar hakkında bir şey olur, yani kuşa ne ad verdikleri. Şimdi bu kuş ötüyor, yavrularına uçmayı öğretiyor ve yazın ülkenin bir ucundan diğer ucuna kilometrelerce uçuyor ve kimse yolunu nasıl bulduğunu bilmiyor.”
Bu aynen Türkiye`nin başkentinin Ankara olduğunu bilmek, fakat Ankara hakkında hiçbir şey bilmemek gibidir.
Feynman Tekniği uygulaması, 4 alt başlıkta yürütülmektedir:
- Konuyu Belirlemek,
- Konuyu bilmeyen birine anlatır gibi anlatmak,
- Takıldığın noktada kaynağa geri dönmek,
- Basitleştirmek ve benzerlik kurmak,
Bu özellikle evde ders konu tekrarlarında, velilerin kolaylıkla uygulayabileceği destek eğitim tekniği olarak da değerlendirilebilir. Konuya yabancı veya hâkim olamadığı için çocuğuna yardımcı olamayan velilere, bu teknik hakkında bilgilendirme yapılarak öğrenciye destek olmaları istenilebilir.
- Beyin fırtınası yapın;
Buluş yolu ile öğrenmenin en etkili yollarından biri beyin fırtınasıdır. Öğretmenin belirlediği konu başlığından yola çıkarak, öğrencilerin kendi fikirlerini paylaşıp, yeri geldiğinde savunduğu yöntemdir. Özellikle öğrencilerin kendi bildiklerini sesli dile getirmeleri özgüven kazanmalarını sağlarken, beraberin de diğer arkadaşlarının paylaşımlarından kendi eksiklerini görmelerini ve yeni bilgi edinmelerini destekler.
Özellikle matematik dersinde birden fazla çözüm yolu olan problemlerin çözümünde, Türkçe dersinde öğrencilerin yapacağı örneklendirmeler ile dil bilgisi etkinliği olarak oldukça verimli tekniktir.
Her öğrencinin öğrendiği en az bir bilgi paylaşımı sayesinde, konuda eksik bilgi kalmaz. Bu uygulama bize diğer etkinlikler için zaman da kazandıracaktır.
Öğretmenin, grup içinde fikirlerin tartışılabilmesi için grup dinamiğini çok iyi ayarlaması gerekir. Bu durumun doğru ortamda sağlanması, fikir ayrılıklarının kişisel çatışmaya dönüşmesini engelleyecektir.
- Hatırlatıcı ortam dinamiklerini çoğaltın;
Bazen 30 kelime ile anlatabileceğimiz konuyu, tek bir görselle daha kalıcı şekilde anlatabiliriz. Sınıfın panosunda, okulun duvarında öğrenmeyi güdüleyen, dikkati canlı tutan, şekiller yolu ile konunun ilişkilendirildiği görsellerin paylaşılması oldukça önemlidir. Bu görsellerin içeriği fazla bilgi yığını olmadan, sade görsellerden oluşmalıdır.
Coğrafi haritalar, yeryüzü şekilleri, iklimler, gezegenler, dünyamız vb. gibi konuların görsel olarak desteklenmesi, ders anlatım sırasında aktif olarak kullanılması kalıcı öğrenim için oldukça gereklidir.
Matematik dersi için çarpım tablosunun sınıf tahtasının bulunduğu duvarda asılı olması ezbere dayanan eğitim şeklinden uzak, anlayarak ezberlemeyi destekler. Araştırma yaparken okuduğumuz bir makalede Rusya’daki sınıflarda çarpım tablosunun duvarlar da asılı olduğunu, sınavlarda dahi kaldırılmadığını öğrendik. Amacın ise, formül ezberletmek değil, problem çözmeyi öğretmek olduğu belirtilmiş.
“Matematik ezbere dayalı ders” dediğinizi duyar gibiyiz. Aslında matematik dersi, içine en fazla oyun sığdırılabilen derstir. Matematik sayılarla oyun oynamaktır.
Mesela; 6 sayısını çift basamaklı sayılarla çarparken, çarptığımız sayının önüne o sayısının yarısını getirirseniz, sonuca ulaşırsınız.
6. 2 = dediğimizde 2’nin önüne 2’nin yarısını getirdiğimizde 12 olur ve sonuca ulaşırız.
6. 4 = dediğimizde 4’ün önüne 4’ün yarısı olan 2yi getirdiğimizde 24 sonucuna ulaşırız.
Her sayısının oyun mantığı farklıdır. Böylelikle öğrenciye çarpım tablosunu ezberletmek yerine, sayılarla oynamayı öğretmiş oluruz.
- Benzerlik-İlişki kurun (Anoloji Tekniği);
Son yıllarda kodlama yöntemi ismiyle de sıkça duyduğumuz Anoloji Tekniği, bilinmeyen kavramı bilinen kavrama benzetme, soyut kavramı somut kavram ile ilişkilendirme gibi benzetim tekniğidir. Bu benzetme bir kelimenin karşılığı olduğu gibi, bir konunun karşılığı da olabilir. Kelime karşılığı dil eğitimin de kullanılırken, hikayeleme veya modelleme gibi benzetim anlatmaları ile konu, olaylarla ilişkilendirilebilir.
Genellikle fen dersi ve dil eğitimde aktif kullanılan benzetme tekniği, özellikle kalıcı öğrenmeyi güçlendirmektedir.
Mesela; Dil eğitiminde kodlama yöntemiyle kullanılan benzetme:
İngilizce de Nourish, beslemek demektir.
Benzetme yaparak kodladığımızda;
Nuriş (nourish) bebeğini besler.
Ya da
Fen dersinde; dünyayı portakala benzeterek katmanlarını anlatabilir,
İnsan beynini bilgisayara benzetebilir,
Mikropları anlatırken insan vücudunu kaleye, mikropları düşmana benzeterek hikayeleme tekniği ile ilişkilendirebilirsiniz.
- 5N1K ile konuyu ilişkilendirin;
Bir bakıma soru-cevap yöntemidir. Özellikle derse ilgisi olmayan öğrencilerin ilgisini çekebilmek ya da ilgisi olan öğrencinin daha fazla farkındalığını sağlamak için oldukça etkili bir tekniktir.
Uygulamayı yapacak olan öğretmenin bütün öğrencilere eşit zaman ayırması, her öğrenciyi konuşturma yoluna gitmesi dikkat etmesi gereken durumdur. Cevapların her öğrenci tarafından birebir yapılması sağlanmalı, toplu olarak hep bir ağızdan cevaplandırılmamasına dikkat edilmelidir.
5N1K örnek verecek olursak; Anahtar kelimemiz “toplama işlemi” olsun. Diyelim ki öğrenciye toplama işlemini anlatmak istiyoruz.
Ne? (Toplama nedir?) Bu soru konuyu belirleyen sorudur.
Ne zaman? (Toplama işlemini ne zaman öğrenmeliyiz?) Hedefimiz olan toplama işleminin hangi durumlarda gerçekleşmesi gerektiğini belirtir.
Neden? (Toplama işlemini neden öğrenmeliyiz?) Toplama işleminin amacının anlaşılmasını sağlar.
Nasıl? (Toplama işlemini nasıl öğrenmeliyiz?) Toplama işlemini öğrenirken, hangi yöntem ile anlatılabileceğine yardımcı olur.
Nerede? (Toplama işlemini nerede öğrenmeliyiz?) Öğrenmenin yer olarak hangi mekanda olması gerektiğinin belirlenmesini, ders saatinde derse odaklanılması gerektiğinin anlaşılmasını sağlar.
Kim? (Toplama işlemini kim öğrenmeli?) Öğrenmenin sorumluluğunun hangi kişiye ait olduğunu belirler.
Doğru sorular özellikle karmaşık içerikli konuların, öğrencilerin zihinlerinde daha kolay anlaşılmasını, konu içeriğinin tüm yönleri ile ayrıntılı düşünülmesini, sebep-sonuç ilişkisini daha açık şekilde tanımlayabilmesini destekleyecektir.
- Öğrenmeye motive edin;
Her çocuk öğrenme istedi içindedir. Özellikle çocukların 3 yaşından sonra sürekli soru sorarak öğrenmeye çalışmaları, durumu doğrular vaziyette. Sorulan bu sorulara çocuğu daha çok araştırmaya yönlendiren cevaplar verilmesi hem şimdi hem de ileriki zamanda daha çok öğrenmeyi istemesini teşvik edecektir. Aynı hassasiyetle bu yaklaşımın tersi ile verilen cevaplar, çocuktaki öğrenmeyi körelten yaklaşım olacaktır.
- İlk konu anlatımını verimli saate kaydırın;
Öğrenmede öğrencilerin algılarının açık olduğu en verimli saat, sabah ve öğlen yemeğinden sonraki ilk yarım saattir.
Konuya ilişkin yaşadığımız bir durumdan bahsetmek isteriz;
2016 yılında bulunduğumuz kurumdaki öğrencilerimize ileri düzeyde bir dil eğitimi verebilmek için ufak bir araştırma yaptık. Konu hakkında Bakırköy`de bulunan bir dil okulunun bize yardımcı olabileceğini düşünerek bir randevu ayarladık. Randevuya gelen eğitimci arkadaş ile gerekli istişareleri ederken, okulumuzda nasıl bir başarı sağlayabileceklerini sorduk. Bize ayda minimum 150-200 İngilizce kelime ezberletebilecekleri söylediler. Açıkçası bu bizi oldukça heyecanlandırdı. Fakat böyle bir başarı için bizden istedikleri bir tek şey vardı. Okuldaki ders program saatinden, sabah ve öğlen yemeğinden sonraki ilk yarım saati onlara ayırmamız.
Özellikle okulöncesi öğrencileri için değerler eğitimi, akademik eğitimden önce gelmektedir. Bundan dolayı kurum olarak biz bu verimli saatlerde değerler eğitimini önce tutabileceğimizi dile getirdik. Çünkü bu iki zamanın, en verimli saatler olduğunun farkındaydık.
Sonuç olarak biz bu iki zamanı onlara ayıramadığımız için bizim ile çalışmayacaklarını, çünkü istedikleri başarıyı diğer saatlerde yakalamalarının oldukça güç olduğunu dile getirdiler.
- Etkili ders anlatım dili kullanın;
Öğretmenler olarak ders anlatım dilimiz, öğrencinin ilgisini konuya çekmek için oldukça önemlidir. Ders anlatırken güçlü, akılda kalıcı ve öğrenciyi etkileyici anlatım dilini kullanmalıyız. Mesela; Tarih dersinde Çanakkale Savaşını işleyeceğiz. Dersi anlatmaya başlarken ilk önce zaman ve mekândaki ilgi çeken detaylara girmeliyiz. “Gelibolu Yarımadasında, hem karadan hem de denizden yapılmış savaştır. Aylardan şubat ve hava oldukça soğuktu. Türk ordusu düşmanın boğazdan geçmesine izin vermiyordu. Düşmana fırsat vermemek için orduda her türlü hazırlıklar yapılmıştı. Hatta 15 yaşında gençler gönüllü olarak orduya katılmışlardır. Fakat düşman gemileri 18 Mart 1915`te saat tam 10:30`da boğazdan geçti,” şeklinde detay vererek, heyecanlı ses tonu ile öğrencilerin zihinlerinde o günü canlandırmaları sağlanmalıdır. Bu şekilde en az 5 dakika öğrencilerin zihinlerinde canlandırmalarını destekleyerek , kendilerini hayali olarak savaşın içinde bulmalarını sağlamalıyız. Devamında artık öğrenciler anlattığımız her detayı zihinlerin de fotoğraflayarak, canlandıracağından dolayı ders sonunda hem öğrencilerin ilgisini çekebilmiş hem de konuyu anlamalarını sağlamış olacağız.
- Sürdürülebilir öğrenmeyi sağlayın;
Öğretmenlikte esas olan sadece önümüzdeki müfredatı yetiştirmek değil, öğrencide bir ömür öğrenme istediği uyandırmaktır.
Saygılarımla.